“Mavi Gezegen” in Şairi Yazar Tigin (şehzade) Orçun Öntaş; erken yaşlarda aramızdan ayrıldığında, ardında 12 yazınsal eser bırakmıştır. “Suskun Yabgu” adlı eserinin 66. Sayfasında okuruna; kendisini, konat’ı (Selçuklu Saltukluları)’ nı şöyle tanımlar, anlatır;
Ben Tigin Orçun Öntaş büyük eylemci / düşünür / dilbilimci bir babanın / kendisi gibi / mürekkebi bozkır mavisi / kalemi hırçın / şair oğluyum
Genel Tarih Yazıcıları on iki asır önce / Oğuz Kınık’larının / bilinen ilk kağanı / Büyük Ata’m Tankut İlteriş Alp Togan’ı / soy ağacımın 1 numarası ;
Beni de Konat’ımın son “Savaşçı Yabgusu” bilge babamdan sonra 34. kuşak Selçuklu Saltuklu Tigin (şehzade)’i sayar / mücadelemizi onarlar
Benden öncekiler için de / söyleyeceklerim var tabi onlar da Siyasal Tarih Biliminin konusu yengileriyle / yenilgileriyle Ders Kitapları’nda okutuluyorlar şimdi
Ben Bilge Saltuk / Aysaltuk’un “tek evladı” / yol / kalem yoldaşı Tigin Orçun boy / budun / Konat Ata’larım gibi töremi / yasa’mı bildim Anadilim’i / Türkçe’mi yurdum / toprağım belledim susanlardan / susturulanlardan / savrulanlardan olmadım Öz’üm Su’dan / Işık’tandır Konat’ım / Halk’ım Yücelsin / Bilinir Olsun. …
Aysaltuk v. Orçun Öntaş Asyatik Dilleri Bilim Merkezi Edebiyat Kurulu
Aysaltuk V. Öntaş’ın1990 öncesi, yazınsal posta “kart” g gönderilerilerinden bazıları
Fotoğraf ( yazarın anası Hanım’la, babası Mustafa Öntaş)
Fotoğraf (orçunÖntaş’ın ortaokul dönemi)
Fotoğraf (orçunÖntaş’ın çocukluk dönemi)
(Aysaltuk Öntaş’ın gençlik döemi)
(Yazarın annesiyle, annesinin kız kardeşleri)
Fotoğraf : 1975’ler olmalı ( Yazarın annesi, babası, kız – erkek kardeşleriyle; yeğenleri ikizler)
————————————————————-
“MAVİ GEZEGEN” in şairi, yazar
Tigin Orcun Öntaş’ın erken yitikliğinin ardından,
Yazarımız Aysaltuk v. Öntaş ve oğlu tigin’le ilgili
Basında Yazınsal SUNUMLAR
-Ekim 2018 Kırşehir-
Selçuklu Yabgu Saltukluları Tigini (Şehzadesi)
“MAVİ GEZEGEN” in Şairi, yazar tigin orçun öntaş’tan sonra;
Basında yayınlanan bildiriler, deneme yazıları…
ORÇUN ÖNTAŞ ; “Ey Oğul” Şiirinin, “Saltuklu Tigini (Prensi) !..
DEVRİMCİ BİR AYDININ, ŞAİRİN; AĞRILI YÜREĞİ!..
“ Bu Anlatı, Tarihe Not Düşülmek İçin Yazıldı !. ”
Prof.Dr. Halil Çiivi (Dekan) / İzmir
– Yazıda anlatılan tüm olaylar gerçektir ve olaylar, yaşandıkları süreçlerin tozlu raflarından, gün ışığına çıkarılmayı ve “Yabgu Saltuklularının çocuklarının, uğradıkları haksızlıkların hesabının sorulmasını” beklemektedir. –
35 yıl önce 12 Eylül zındanlarında genç bir devrimci babanın yazdığı “Benim Yaram Sargı Öksüzüdür” adlı şiir kitabının, küçük kahramanı “Saltuklu Tigini” Orçun Öntaş’ın yokluğu, geride kalanlarının yüreklerindeki acıları daha da büyüterek çoğalıyor hergün. Bu yokluğu da sevenleri, arkadaşları, Yabgu Saltukluları Ontaş’lar ve annesiyle babası yakıcı bir acıyla daha da çok duyumsuyor.
Her çocuğun anne ve babası gibi, Orçun’un da annesiyle babası için yaşamsal bir değeri olduğunu; derin duygularla hissediyorum. Ben de Orçun için yapılması kararlaştırılan; “Etkinlik”lerle ilgili ne yapabileceğimi düşündüm. Cenazeye uzun süren bir yolculuktan sonra katılmıştım. Orada gördüklerim, yaşadıklarım; içimde, yüreğimde yalnız yaşatacağım, bir acılar “tutamı” değildi.
12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinin en karanlık günlerinde, tüm aydın aileleri gibi, birbirlerine kenetlenerek, kendilerine uygulanan zulüme karşı direnen bir ailenin mücadelesine sahip çıkmış kalabalık bir bozkır (H.bektaş) halkı, beni çok etkiledi. Bu içten, duygulu bozkır halkının içinde, arasında ben de yabancı duyumsamadım, aksine güvenli buldum kendimi; onların bu devrimci aileye gösterdikleri ilgi, bağlılık övünce değer kutsal’lardı doğrusu…
Cenaze günü gördüklerimi ve bu mücadeleci aile ile ilgili daha önceleri duyduklarımı, bildiklerimi, yaşadıklarımı, Taç’lı bulduğum yaşam mücadelelerini ve halklarının gönlündeki duruşlarını; kayda geçilmesini sağlamak üzere şimdi olduğu gibi bir “anlatı” yla da olsa, (her süreçte yaşanmış, belgelenmiş olaylar olması nedeniyle) yineleyerek; geçen süreçlerde bu aileye yapılmış zulümleri bir kez daha anımsatarak; insanların yüreklerinde yeniden yargılanmalarını sağlamalıydım…
Yaşadıkları her dönemde, çok ağır bedeller ödemek zorunda bırakılmış bu ailenin öykülerini, tarihin önünde bir kez daha paylaşarak kayıt düşmeliydim. Bir bilim insanı duyarlılığıyla ve tarafsızlığıyla her bir insanın, toplulukların yaşadıkları süreçlerin “kutsal” özneleri olduklarını, söylemeliydim, anlatmalıydım…
Bir dönem, bu ülkenin tüm yurtseverleri gibi zındanlara gencecik bir insan olarak girdikten yıllar sonra, halkının gönlüne, arasına; bir şair, yazar, düşünce insanı, bilim-kültür adamı olarak dönmeyi başaran; mücadeleci, kararlı yüreğiyle şimdi halkının arasında, baş edilmesi güç acısıyla dik durmaya çalışan Orçun’umuzun babasıyla Büyük Ataları Yabgu Selçuklu Saltuklularının yakın tarihteki acılarını anlatacağım, paylaşacağım bu yazımda.
Sayın Aysaltuk V. Öntaş’ın; bu yurt topraklarında kavga arkadaşlarıyla birlikte yürüttükleri bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin öznesi olan “68’li” ruhunun, karanlıkları santim santim, metre metre yırtarak; aydınlanmanın yolunda ışık ışık geçerken; düşüncesi nedeniyle defalarca ceza evlerine, zındanlara atılır. 2007 yılında Sincan Kapalı Cezaevinden yazdığı aşağıdaki dizelerinde;
“ /// Tel örgülere sığınmışım, kanamışım /// Tel tel, lime lime dökülmüş etlerim //
Ağılı dikenlerin kaypaklığı sırtımda /// Sırtlanların, çakalların sarı gülüşleri ///
Pençeleri etimin üstünde kara, kirli /// Yüreğimde sen, halkım ///
Amcam Yağansu’nun beşikteki torunu Yarbükü’nın kınalı elleri bir de… ///
Hoşça kal bozkır göğümün Mavi Gülüşü ///
Ağlama, yırtma, kanatma göğsündeki yalnızlıkları, ayrılıkları ///
Aksaçlı Hanım Ana’mın kucağında sevgimiz /// Geride bıraktığım kınalı
Direniş türkülerim bir de…” Der. Kavgasına sığınır her dönem olduğu gibi.
Yazarın (Bozkır Gülüşü) kitabından alınmıştır.
Sayın Aysaltuk V. Öntaş, her türlü baskılara aldırmadan, karanlıkları nasıl geçtiğini; yarım asırlık bu devrimci mücadelesinin “BEDEL” ini şimdi olduğu gibi nasıl, nelerle ödediğini de anlatacağım, yazacağım
Sayın Aysaltuk V. Öntaş, Türk Eğitimi başta olmak üzere; Kültür-Sanat– Bilim–Müzik ve Edebiyat gibi sanatın birçok alanlarında ürün vermiş bir aydındır. Onunla ilgili yazınsal ve toplumsal üretim yapan bir çok, akademisyen, sanatçı ve eleştirmenlerin değerlendirmelerini kuşkusuz bu “Profil” de vermek olanaklı değildir. Ancak, ülkemizdeki Dil, Kültür, Sanat ve bilim üretme yeteneğinin öznesi durumunda olan Türk Dil Kurumu’nun yayın organı olan Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi’nin, Ocak 2010 sayısında Orçun’umuzun babası Sayın Aysaltuk V. Öntaş’la ilgili yaptığı uzunca bir bilimsel sunumda da belirttiği gibi “
“…Aysaltuk Vahap Öntaş, gerçek bir dil bilinci ve duyarlılığıyla … “ …edebiyatın farklı türlerinde daha başka birçok eser veren (… ..) …. Yazarın, araştırma ve inceleme eserleri ve eğitime yönelik çeşitli yayınlarıyla burada adını sayamadığımız başka birçok eseri bulunmaktadır...”. Vurgusu yapılarak, onun Türk Edebiyatındaki yerini ve önemini belirtmiştir.
Işıtmacı, devrimci çizgisinden hiç sapmadan, hiçbir baskıya, zulme boyun eğmeden, ödün vermeden aile değerlerini, mücadelesini yücelten; Türk Edebiyatına, Eğitimine, Bilim-Kültür-Sanat mutfağına kazandırdığı yüzlerce eserin sahibi Sayın Aysaltuk V. Öntaş’ı, mücadelesinden örnekler vererek, bildiklerimi anlatarak, bu belgeyi; tarihe bir not düşmek, belgelemek için yazıyorum…
Her ölüm, insan hayatında büyük sarsıntılara, duygusal alt-üst oluşlara neden olur. Tüm toplumlar, ayrımsız her bir canlının, insanın toprağa dönüşünü; “tanrısal” bir gereklilik, zorunluluk olarak algılar, sorgusuz, koşulsuz umutsuzca olurlarlar bu kut’suz, istem dışı ayrılıkları…
Bazı ölümler de, kendisinden önceki ölenlerin acılarını arkasına alarak büyür, çoğalırlar gün gün… Birbirinin devamı, yinelenmesi sayılan bu ölümlerin acıları ,”paydaş” tır ve tarihe not düşülür. Hiçbir zaman acıları geçmez, kabuk bağlamış ağılı yaralara benzerler her birisi; bu tür yitiklikler çoğaldıkça, toplumun belleğinde derin izler bırakırlar ve geçmişteki kabuk bağlamış yaraları, acıları su üstüne, buz üstüne çıkarırlar… Böylesi toplumsal yaralar; kınında saklı tutulan öç, tutku “sarmal” lı keskin bıçaklara benzerler.
Arkalarında, çınar yaprakları gibi iz bırakanların çığlığını; tarih, tozlu raflarında tutmaz, bırakmaz. Toplumsal belleğin yaratıcısı ülke aydınlarının bilgelikleri, duruşları, bir bildirge (manifesto) dir geride bıraktıklarına. Yine de insanlık; çocuk ve genç ölümleriyle, toplumsal işlevlerini henüz bitirmediklerine tamamlamadıklarına, inandıkları kişilerin ölümlerini, “Tanrılara” karşın olurlamazlar.
Bu nedenlerle, YABGU SULTUKLULARI olarak da bilinen; Selçuklu Saltuklularının (1071 – 1202) son hanı Melikşah Saltuk’un (1202) çocukları olan, Dersim Çemişkezek hanlarının soyundan inen Öntaş’lar da; çok genç yaşta toprağa verdikleri “Devrimci” oğulları Orçun Öntaş’ı, hem çok genç hem de birikimleriyle toplumsal beklentilerine yanıt verebilecek bir aydın olarak görmeleri nedeniyle, yitirdikleri bu genç adam için büyük acı yaşıyorlar!..
Orçun, ailesiyle sevenleri kadar; Türkiye aydınlanma hareketini başlatan, bağımsızlık, demokrasi ateşini yakan babasının yoldaşları 68’liler için de sembol bir isim!..
12 Eylül darbecileri ülkenin göğüne, toprağına zulüm karanlığını örttükten sonra, yurdun her köşesinde aydın avı başlatırlar.
Küçük Orçun’un babası da , “TKP” Ana davasından tutuklanır, Ankara Emniyetinde özel olarak oluşturulmuş “DAL” grubunda; doktorların ve askeri savcıların denetiminde; çocukları ve ailelerinin gözleri önünde, akıl almaz yöntemler kullanılarak, yüzlerce aydınla birlikte gece gündüz demeden 40 gün sorgulanır.
O dönem, değil “TKP” nin adını söylemek; kişinin, bu üç harfi yan yana getirip kendisinin dahi düşünmeye cesaret edemediği bir süreçtir. Oysa Orçun bu dönem daha 7’sinde bir çocuktur ve “TKP” davasından tutuklanmış bir adamın oğludur!..
Ülkedeki tüm devrimci aydınların aileleri gibi Orçun ve annesi de çevresindeki tüm tanıdıkların, akrabalarının darbecilerden kendilerine bir zarar geleceği duygusuyla yalnız bırakılırlar!.
Küçük Orçun’ın babası Aysaltuk V. Öntaş ve arkadaşlarının yargılanmaları çok uzunca bir dönemi kapsar. Eşleri, babaları zındanlarda olan aileler; akıl almaz sıkıntılarla yüzyüze gelirler. Korkudan dostları, yakınları, değil onlarla ilgilenmek, suskunluklarıyla kendi köşelerinde olanları izlemek zorunda bırakılmışlardır. Bu süreçlerde annesiyle olanları göğüslemeye çalışırlar.
Küçük Orçun; annesini, babasının yoldaşlarının çocuklarına, ailelerine; çocuk yüreğinin yettiği kadar korumaya çalışır, duyarlık gösterir, görüş günlerinde onların yakınlarının, babasının çamaşırlarını taşır, asker cop’larına karşı en önde olmaya, durmaya özen gösterir.
Baba Aysaltuk V. Öntaş, uzunca süren tutukluluk döneminde; içinde bulunduğu cevaevi koşullarının ağırlığı nedeniyle, Orçun’un olumsuz etkilenmemesi için Avukatları aracılığıyla onun cevaevine getirilmesi isteğine direnir. Avukatı Rahmetli HALİT ÇELENK ( 12 Mart’ta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da avukatı ) babayı güçlükle ikna eder. Aysaltuk V.Öntaş, o günlerde hücresinde “ kural”sızlık gerekçesiyle düzmece Sıkıyönetim Yargıçları’nın Mahkeme kararlarıyla “Ölüm Hücresi”ne konulmuştur.
Bir kış günü Sayın Öntaş, prangaya ve zincirlere vurulmş halde , Küçük Orçun’la buluşmaya getirilir. Baba ve oğlu, büyük bir sessizlik içinde birbirleriyle gözgöze gelirler. Aylardır zındanda tutulan Aysaltuk V. Öntaş; karanlıktan gün ışığına çıkarıldığı için gözlerinden istem dışı akan yaşlara engel olamaz; . Baba ve avukatları küçük Orçun’un bunu yanlış değerlendirebileceğini düşünerek, açıklama yaparlar. Orçun babasını, babasının çevresinde konumlanmış onlarca askerleri izler bir süre. Gözyaşlarının aşağıları düşmesine engel olmaya çalışır; sonra babasıyla arasındaki tel örgülerin kurşuni demirlerine geçirir küçücük parmaklarını. Bütün gücünü toplar, öç, öfke sinmiş sesini oradakilerin duyabileceği bir yeğinlikle: “Seninle Onur Duyuyorum Babacığım!..” Der… Darbecilerin uygulayıcılaı daha fazla görüşmelerine izin vermezler. Orçun; dizlerinin üstüne bir kez daha çöker konuma getirir kendini; elinde bir silah varmış gibi makineli sesi çıkararak babasının ardından her bir yeri tara (!..)
Bu hüzünlü karşılaşma ve Orçun’un babası için kurduğu tümce, çocuksu “eylemi” mahmushanenin tellerini, demirlerini, duvarlarını kısa süre içinde dolanır; tüm demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık ateşiyle yanan yurtseverlerin gövdelerini, yüreklerini kucaklar.
Baba, bu hüzünlü karşılaşmayı, küçük Orcun’un kendisi için kurduğu tümceyi, hücresine döndükten sonra, onun için yazdığı “Ey Oğul” şiirinin dizeleriyle yanıtlar;
Bu demirleri, hemi de çelikten olanlarını /// Yüreğime sokulmuş bil. /
Bu çocukları boy boy, /// Yanım sıra, önüm sıra, ///Ardım sıra duranları, somurtanları; /// Kardeşlerin say, çocuklarım bil hepsini de!..
Diyerek, askerler arasında prangalara, zincirlerlere vurulmuş halde
Oğlunun kendisiyle karşılaştırıldığı anı, karşılaşmayı anlatır, oğlunun karşılaşmada döktüğü gözyaşlarıyla kendisi için kurduğu tümceleri bu dizelerle yanıtlar..
Aysaltuk V. Öntaş’ın avukatı rahmetli Halit Çelenk’in “Suskun Devrimci”sidir kücük Orçun; adına türküler, şiirler yazılmıştır. Babası Aysaltuk V. Öntaş’ın onun için yazdığı şiirler bu gün de okurlarınca ayrımlı siyasal düşünceye sahip insanlar, topluluklarca beğeniyle ilgiyle okunmaktadır.
Orçun’un, 68’li aydınlarca sahiplenmesinin nedeni, yalnızca bir Kutlu Kavganın Öncüsü olan bir babanın oğlu olması değildir kuşkusuz… 12 Eylül gibi kendi halklarının yarınlarının, geleceklerinin yok olmasının nedeni olmuş tüm karanlık donanımlı oluşumlar; bu “profilde” yayınlanan S.R.Can’ın sunumunda da bulguladığı gibi,
“ Orçun gibi sayısız fidanların gelecekleri çalınarak, aramızdan erken ayrılmalarına neden olmuşlardır. Erksel güçlerini arkalarına alarak, kullanarak, kendi halklarının göğünü, toprağını prangalara vuran, ülkenin tüm onurlu düşüncesini, aydınını karanlıklara, zındanlara mahkum eden zorba güç; ezdikleri halkın gönlünde, yüreğinde yargılanarak, mutlaka mahkum edileceklerdir.
Ülkemiz demokrasisini sürekli kesintiye uğratan karanlık örgütlerin darbe gel-git’leri, oluşturdukları her karanlığın içinden, sayısız kahramanlar yaratmışlardır. Aysaltuk V. Öntaş da bu kahramanlardan yalnızca biridir.
Her süceçte; onun yaşamı “İronik” denebilecek pusularla, tuzaklarla, provakasyonlarla kuşatılmıştır. Sendikal Mücadelelerinden başlayarak, başını, gövdesini dik tuttuğu her bir yerde; zaman zaman baskılarla, korkularla yakınları, arkadaşları, yoldaşları kullanılarak yaşamı, savaşı; engellenmeye çalışılmış; mücadelesi ve kişiliği“ itibar”sızlaştırılmaya çalışılmıştır. O, her seferinde, halkının, ülkesinin yüreğine sığınarak, her karanlık pusudan, büyüyerek, güçlenerek, çoğalarak çıkmıştır.
Yurtsever, bağımsızlıkçı, özgürlükçü düşünceleri nedeniyle zındanlarda zincirlere, prangalara vurulan gencecik bir Sendikacı, Devrimci Adamdan; darbeciler ve zındanları; bugün tüm varlığını , halkı için sunulu saymış bir bilge bilim insanı Aysaltuk V. Öntaş’ı yaratmıştır. Aşağıdaki Ö.K.S.Evi ve Türk Dil Kurumu’nun aylık yayın organı Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi’i sunumlarından da anlaşılacağı gibi;
Aysaltuk V.Öntaş, Düşünce ve Bilim insanı olmanın dışında; Türk Eğitiminde Hasat Matematik (43 adet), Orçun Test (43 adet), İlk Aşama Ünite (43 adet) Eğitim dergilerini eğitim sürecine kazandırdı. Dergilerinin yayımını 20 yıla yakın sürdürerek milyonlarca öğrencinin eğitim-öğretim sürecinde kullanmalarını sağladı. Sayısız yardımcı eğitim araçları üretimiyle de ülke çocuklarının, gençlerinin eğitimine büyük katkı sunmasının yanında edebiyatımıza; inceleme, araştırma, deneme, masal, öykü şiir, roman, oyun gibi bir çok eserler kazandırdı.
“ TDK: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERGİ’Sİ ve ÖK.SANATEVİ’nin yazar Aysaltuk V. Öntaş’la ilgili Sunum’undan özet;
Türk edebiyatında, Türkçeyi en iyi kullanan yazarlarımızdan biri olarak kabul edilen, Türkçenin “Yaşayan” yurttaşı” Türk Dilleri ve Türk Edebiyatı Tarihçisi, Ön (proto) Türkler Araştırmacısı Eğitimci, Şair ve Yazar, Aysaltuk Vahap Öntaş, yazınsal çalışmalarından, bilimsel sunumlarından da anlaşılacağı üzere; edebiyat dünyasına 100’ ün üzerinde eser kazandırmanın yanı sıra;
“Ana Dilimiz Türkçe”yle ilgili çeşitli bilimsel çalışmalar, sunumlar yaptı; Söyleşi yaptığı illerin Vali’liklerinin ve ilgili birimlerinin
düzenlemeleri ve oluruyla; 10. 000 saati aşkın söyleşiler gerçekleştirerek yüz binlerce katılımcının usunda, yüreğinde “Ana Dilimiz Türkçe”yle ilgili bir duyarlılık oluşmasına katkıda bulundu.
TDK’nun aylık yayın organı olan TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI DERGİ’sinin ocak 2010 sayısında, yazarımız Aysaltuk V. Öntaş’la ilgili yapılan bir sunumda ;
“…(Aysaltuk V.) Öntaş, gerçek bir dil bilinci ve duyarlılığıyla eserler ortaya koyan, tüm eserlerinde Türkçenin kendi olanaklarından, kendi zenginliğinden yararlanan yazarlarımızdandır.” Vurgusu yapıldıktan sonra,
“ …edebiyatın farklı türlerinde daha başka birçok eser veren Öntaş, BU ESERLERİNİN TAMAMINDA TÜRKÇENİN ÖĞRETİMİNİ HEDEFLEMEKTEDİR.
(… ..) …. Yazarın, araştırma ve inceleme eserleri ve eğitime yönelik çeşitli yayınlarıyla burada adını sayamadığımız başka birçok eseri bulunmaktadır…”Yazarımız Aysaltuk Vahap Öntaş, Ana Dilimiz Türkçemizle ilgili birikimlerini, Ankara ilimiz başta olmak üzere yurdun ayrımlı bölgelerindeki eğitim kurumlarıyla illerimizin Yüksek Öğretim, orta ve ilk öğretim okullarında söyleşiler, paneller, konferanslar gibi etkinliklerle birikimlerini paylaşmaktadır.
Ana Dilimiz Türkçe ile tüm bilimsel çalışmaları, çabaları dil dostları, bilim insanlarıyla Türk Dil Kurumunca da övünçlü bulunan yazarımızın “ANA DİLİMİZ”le ilgili bu “gönüllü” etkinlikleri, İLLERİMİZDE BULUNAN ÖRGÜN EĞİTİM KURUMLARINDA; kurumsal yetkilendirmelerle gerçekleşmesi sağlanmaktadır. “Denilmektedir.
Amaçları, hastalıklı, yaralı, bereli bir toplum yaratmak olan karanlık güçler; tarihin her döneminde olduğu gibi, toplumların özgürlük, bağımsızlık mücadelesine yenik düşmek durumunda kaldılar. Ne ki, çocukluklarını, hayatlarını çaldıkları onca insanın heder olmasına neden oldular.
Unutulmamalıdır ki, bu ülkenin aydınlık geleceğini kurma, yaratma adına yola çıkanların hiç de küçümsenmeyecek bir bölümü yok edilirken; geriye kalanların büyük bir bölümü de; yaşadıkları korkular nedeniyle yaşamın kıyısında ürküyle tutunmaya mahkum edildiler. Yine de halk kendi geleceklerini yaratacak aydınlarını doğurmayı sürdürüyorlar; bu sürdürüm, egemenler için bir suçsa eğer; halklar bu “suç”u işlemeyi bundan böyle de sürdürmeye devam edecekler…
Aysaltuk V. Öntaş, demokratik mücadelesi süresinde, çok sayıdaki arkadaşlarının yok edilmelerinin tanığı olmuş, her yitikliğin ardından büyük acılar yaşamıştır. Bu acılarını destansı dizelerle dile getiren yazar; bu şiirlerini, tümüyle bir cezaevi şiirlerinin toplandığı “Benim Yaram Sargı Öksüzüdür” kitabında yayınlanmıştır. Şairin bu şiir kitabının dışında 7 adet şiir kitabı daha bulunmaktadır.
Yazarın, Türkiye Devrimci Sendikal Mücadelesinin önderlerinden biri olduğunu da unutmamak gerekir.; Türkiye Devrimci Sendikal Mücadelesinin Önderi DİSK’in Genel Başkanı, dostu, ağabeyi Kemal Türkler; onun kavga arkadaşlarından biridir. Kemal Türkler, ( Kocaeli )’nde bir miting sırasında kürsüde konuşurken, karanlık güçler tarafından öldürülmek istenmiştir. Olay sırasında dostu, ağabeyinin yanında olan yazar; bu olayla daha çok bilenmiş, halkının yüreğine dönerek, yazınsal çalışmalarını kesintisiz sürdürmüştür.
Ülkesindeki karanlık kıyımların hiç kesilmeden sürmesi, Aysaltuk V. Öntaş’ı; oğlu, Orçun’u için önlem almaya itmiş; onu yurtdışına göndererek, eğitimini orada tamamlamasını sağlamıştır.
Sayın Aysaltuk V. Öntaş; 8 Şubat 2015 tarihli sunumumda da belirttiğim gibi; benim rahmetli anamın öz kardeşinin oğludur. Onların babaları Emiroğlu Kayra (kara) Mehmet; Aysaltuk V. Öntaş’la benim dedemdir.
Sevgili Orçun’la ilgili acı haberi alınca İzmir’den hemen yola çıktım. Uzun, yorucu bir yolculuktan sonra, saat farkıyla H.bektaş’ daki törene yetiştim. Yurt dışından, yurdun değişik bölgelerinden ailesinin üyeleri, sevenleri; daha çok; bozkırın tüm acılı insanları; genç oğullarını kucaklamak, onu uğurlamak için tören yerine gelmiş, toplanmışlardı.
Orçun’umuzun cenazesi; Antalya’da Alevi-Bektaşi geleneklerine uygun bir şekilde, Antalya Cem Evi’nden kaldırılarak; uçakla Kayseri’ye gönderilmiş; bir gece önceden H.Bektaş Belediyesi görevlilerince, hastanenin ilgili birimine konmuştu.
Babası Sayın Aysaltuk V. Öntaş, yurdun farklı bölgelerinden arkadaşlarının ve sevenlerinin, H.Bektaş’daki cenazeye katılma isteklerini; son bir yıldır Hacıbektaş üzerine yapılan “provakasyon”lar nedeniyle geri çevirir. “Benim ve oğlumun üzerinden yine birilerinin H.bektaş adını kullanarak “karanlık senaryolar” kurmalarını istemiyorum” der ve bu düşüncesini de H.bektaş Belediye Başkanı Sayın Salmanpakoğlu ile paylaşır.
Mezarlıktaki kalabalığın büyük bölümü ova (Malya) köylerinden ve H.bektaş’ tan; çevre illerdeki üniversiteli gençlerden ve aile sevenlerinden oluşan büyük bir kalabalık vardı. Bozkırın ortasında 30 – 40 kadar sayılı mezardan oluşan alan ve çevresini sezsiz, tasalı, üzünçlü bir kalabalık oluşturmuştu. Cenaze aracının uzaktan görünmesiyle birlikte kalabalıkta huzursuzluk, sessiz gözyaşları toprağı sarstı.
Cenaze aracının mezarlığın kıyısında durmasıyla ve anne ve babanın başka bir araçtan inmeleriyle birlikte; bozkırın ortasında endişeli insan yığını, okyanus dalgaları gibi iki metreye yakın tabutu araçtan yere indirmeden, başlarının üzerine kaldırdılar; olabildiğince yukarılara kaldırarak, tutarak; çığılıkların arasından geçmeye başladılar… Kalabalıktan bazıları; bir bölümü de araçtan yeni inmiş, yol kıyısında öylece duran anneyle babanın yanına koşmaya, yerlerde çırpınmaya başladılar.
O sessiz insan kalabalığı bir anda buz gibi soğuk kasım gününü ısıttı, sesler uğultulara, uğultular, yeğinli dev gibi dalgalara dönüştü birkaç saniyede. Her saniyede dalga dalga büyüdü, anlatılamaz acı sarmalıyla çoğalan “feryat”lar Malya Ova’sının 800 yıl önce, toprakla örtülmüş acılarının üstüne düştü…
Orçun’umuzu mezara koyduktan sonra, gelenektir ya; anne ve babaya birer avuç toprak verilerek, oğullarının üstüne toprak atmalarının sağlanmasının ardından, diğer insanların da toprak atma işlemine katılarak mezarın doldurulması ve törenin bitirilmesi istendi
Kendinde olmayan, kollarında tutanlarca ayakta tutulmaya çalışılan anneye bir avuç toprak attırıldıktan sonra; babanın da eline bir avuç toprak verilmek istendi. O ana kadar büyük dalgalara karşı mücadele eden okyanusa açılmış yaşlı kadırgalar gibi sessiz gözyaşı döken Aysaltuk V. Öntaş; bir anda kendini tutan kollardan kurtuldu, insanın içini yakan, titreten, bir ulu haykırışla, toplumların teolojiler önündeki duruşunu yadsıyan bir tanımlamadan sonra ; korkunç bir karanlığın tam ortasında kalmış yaralı bir aslan gibi;
“ AH… AH… AH…., GÖK ATAM!..GÖK ATAM!.. GÖK ATAM!.. BU HAKSIZLIK!.. BU HAKSIZLIK!..O BENİM “PRENSİM” di, tümcesinden sonra orada bulunan kalabalıktan da aynı yürekten, aynı ses tellerini kullanarak yükselen güçlü çığlıklar; tüm göğü, bulutları, bulundukları kutsal ovayı örtü, toprağını titretti.
Bu kutsal çığlık,. uğultu, haykırış öylesine yoğunlaştı, çoğaldı ki; mezarlığın çevresindeki tellere, çevredeki ağaçların dallarına, dağların yükseltilerine, koyaklarına konmuş, tünemiş tüm kuşlar bu kutlu kalabalığın acılarını hafifletmek, amacıyla; havalandılar pençe pençe, kanat kanat yer değiştirdiler…
Bir gün önceden açılmış mezarın toprağını, yeniden aynı çukura koymak için ellerinde kürek, bel’le bekleyen sayısız el, kol; bu çığlıklarla yapacakları görevi unutarak dizlerinin üstüne yere düştüler. Kürek, bel tutan ellerinin parmaklarını saçlarına, topraklara batırdılar.
Yaşamının büyük bir bölümünü ülkesinin demokratik mücadelesi için en önde yer almış bir devrimcinin acısını; kendi acısı bilen, sayan bu kalabalık, tekleşmiş, Orçun’un annesiyle babası olmuş, onların yerine geçerek; her biri olmaktan çıkarak bütünleşmişlerdi.
Aysaltuk V. Öntaş’ devrimci mücadelesi sırasında erken toprağa verdiği arkadaşlarının, yoldaşlarının ardından; bir yapıtındaki dizelerinde;
GÜLLERİ KİM ÖPER /// DUDAKLARI KANARKEN /// YARALIYKEN ///
KİM ÇUKURLARA /// KARANLIKLARA KOR SEVDİKLERİNİ ///
BU ÇAKIR DİKENLERİ /// YALAN GÜLÜŞLÜ /// YILAN GÜLÜŞLÜ ///
VAY AMAN /// TALAN GÜLÜŞLÜ KAYPAKLIK.. ; Diyor, ileniyordu…
Dizelerin yazıldığı tarihe bakılırsa, 30 yılı aşkın bir süre önce yazılmış; böyle seslenmiş yitirdiklerinin, yoldaşlarının ardından. Acıların, hangi süreçte insanların, toplumların önüne konulacağını bugünkü gibi kimse bilemezdi kuşkusuz…
64 yıllık yaşamının yaklaşık yarım asrını, yoldaşlarıyla Türkiye demokrasisine adayan bu devrimcinin; yüreğinden çıkan ağılı çığlık; tel tel, ilmik ilmik büyüdü; yakın tarihimizde Dersim’de Hozat Karaca Köyünde ; saman yığınının altına saklanan 7 yaşlarında biri kız, diğeri erkek iki çocuktan başka, tümü ödürülen yakınlarıyla (Yabgu Saltukluları) aynı topraklarda Yavuz Sultan Selim tarafından Şah İsmail’in yanında oldular diye büyük atalarından Pir Rüstem (Saltuklu Çemişkezek Hanı) ve onun oğullarından, torunlarından, diğer beylerinden 153 kişinin kıyıma uğrayarak mezarları bile belli olmayan Yabgu Saltuklularının Munzur dağlarındaki yamaçlarına, Munzur ırmağının gözelerine düştü; milyon milyon ak köpüklere dönüşerek çoğaldı…
8 Şubat tarihli ilk sunumum da da belirttiğim gibi, Sayın Aysaltuk Vahap Öntaş, Sivas Ezendere köyü Yabgu Saltuklularının oğullarından Emir Kayra (kara) Mehmet’in torunu; benim de rahmetli anam Zöhre Hatun’un ağabeyi Mustafa Öntaş’ın 6 çocuğundan biridir.
Yabgu Saltuklularının büyük ağrısı Orçun’umuz; ardından büyük acılar bırakarak aramızdan ayrıldı. Bu ölçülü, kibar, yüreği halkının sevgisiyle büyütülmüş, donatılmış bu genç adam yaşadığı sürece babasının, ailesinin “Tigini” (Prensi); olmayı sürdürmüş; bir Selçuklu Saltuklu töresi olan bilge babasının önderliğini kutsal saymış, babasının önüne geçmemiş, ancak ailesinin ve babasının tüm birikimlerini süreç içinde özümseyerek bu töreyi içselleştirmiştir.
Orçun’un bu anlatımlara uygun düşen donanımlarını görmek için; yazın ve bilim dünyasında özel bir yeri olan babası Aysaltuk V. Öntaş’ın; İnternet Ortamında tanıtımını yapan özel site (ağ) sinin tüm “içeriğinin yazınsal, kurgusal, teknik biçeminin (üslubunun) “ Orçun tarafından hazırlanması, onun ne kadar donanımlı yetiştirildiğinin çok önemli kanıtıdır.
l990 yılının başlarında eşimle birlikte dayımın oğlu Aysaltuk V. Öntaş’ın Ankara’daki evinde konuk olduğumuz bir akşam; Onun bilmediğim, açığa çıkarmaktan hiç de hoşlanmadığı bir başka birikimine de tanık olduk. İnsan yüreğini hüzünlü bir buluşmaya, kalkışmaya yönlendiren müziğiyle de tanıştım. O gece, kendi mücadelesini anlatan bestelerini, kendi çaldığı ud’unun tellerinin acılı, büyülü sesiyle hüzünlendik. Özellikle;
“ GÖKTE UÇAN MAVİ KUŞ / KANADINA AL BENİ / ZİNCİRLERİM SIKIYOR / ZINDANIMDAN ÇAL BENİ “ …bir cezaevi çığlığı olan bestesi, eşimi ve beni fazlasıyla etkilemişti.
Kültür Bakanlığı 2000 yılında onun bestelerini toplumsallaştırmak için araya girer; kendi sesinden “MALYA, Yüzyıllık Yenilgimiz” adlı bir çalışma ile projelendirmiş (Klibi, kaseti ve SD.si’yle ) ; Ada Müzik tarafından dağıtımı gerçekleştirilmiştir.
Ancak bu çalışmanın devamının istenmiş olmasına karşın, Aysaltuk V. Öntaş, kendisinin bir düşün, yazın insanı olduğunu ileri sürerek bu istekleri nazikçe geri çevirmiştir. ( Klibinde ses ve görüntüye izin vermiş ancak dudağını oynatmamıştır.)
“MALYA” projesinin Sanat Yönetmenliğini yapan TRT Müzik Prodüktörü Müzik ve Programları Yönetmeni Nevzat Üçyıldız, bu çalışmanın Sunum Yazısında :
“ DÜŞÜNSEL” ve “ YAŞAMSAL” birikimlerini (onlarca masal, öykü, şiir ve roman ) yapıtlarıyla taçlandıran Aysaltuk Vahap Öntaş’ın müziği de; yapıtlarındaki toplumsal kurguları gibi özgün ve etkileyici …
Sanatçı Aysaltuk V. Öntaş müziğinde, yarım asırlık gövdesiyle DOĞASAL ve TOPLUMSAL DİYALEKTİĞİ şiirselleştirerek seslere dönüştürmüş. Müziğindeki coşkulu, artımlı yükselişi; yazınsal çalışmalarında olduğu gibi insan ve doğa gerçekliği üzerine örmüş, kurmuş. Müziğindeki simgesel, ezgisel göndermeleri bir çığlığa dönüştürerek toplumsal bir işlev yüklenmiş.
Aysaltuk V. Öntaş’ın müziği, bir “oluş” un, haksızlıklıklara baskılara karşı duruşun; bir direnişin ve başkaldırının müziği…”
Diyerek sanatçıyla ilgili övünçlü söylemlerini sürdürmüştür.
Sunumdan da anlaşılacağı gibi Aysaltuk V. Öntaş, çok yönlü bir sanatçıdır. Bu yönüyle çevresi, toplumsal belleği olan yaşlıları onu; bugün de bütün tarihçilerin önemli bir kaynakça olarak saydıkları İdris-i Bitlis-i’nin 1497’de yazdığı “Şerefname” adlı eserinde; Çemişkezek Hanları ( Saltukluların çocukları..) ‘nın ( Mazgirt, Nazimiye, Çarsancak, Sakaman v.s. hanlarının) Hanı, BAYSUNGUR HAN’ın döneminin en büyük bilgesi, adalet dağıtıcısı, edebiyatçısı, müzisyeni, v.s. gibi büyük atasının özelliklerini taşıyan birisi olarak görür, sayarlar.
Her kalkışmanın, karşı çıkışın bir bedeli olurdu; Gerçekte yazarın yarım asırlık mücadelesinin sonucunda; kendisine, ailesine, yakınlarına ödetilen karanlık zulüm belgesi, “bedel”i olarak görür, oğlunu, Orçun’unu kaybedişini… Bu nedenle yüreğinin ağrısı her geçen gün, saat, an; daha da büyüyor, çoğalıyor, canı yanıyor…
Yazarın şimdi olduğu gibi, büyük atalarının da bu topraklara dönmeleri hiç de raslantı değil!.. Şimdi ödediği bedel de kendinden önceki atalarının ödedikleri bedellerden hiçbir farkı yok onun için…
Kendisinin doğduğu ve oğlu Orçun’unu toprağa vermek için getirdiği Malya Ova’sının çıplak toprakları, Yabgu Saltukluları için yaralı bir toplumsal belleğe dönüşmüş; her gencinin, yaşlısının yarası olmuş bu topraklar…
Sayın Aysaltuk V. Öntaş; Yabgu Saltukluları Tarih’inin Türkiye’deki tek uzmanı, alan yetkilisi. Bu konudaki bilimsel ve aile arşivi; oğlu rahmetli Orçun ve kendisi tarafından özenle tutuluyor, korunuyor.
1236 yılında, Selçuklu ve Saltuklu güçlerinin Malya Ova’sında karşı karşıya gelmeleri de bu aile için tam bir trajedidir. Saltuklular konusunda bulgusal araştırmaları, önemli anlatımları; yazım alanında kullanan yazar Aysaltuk V. Öntaş’ın görüşüne göre; “ Resmi Tarih” in bilinçli olarak yönlendirdiği, teolojik karşıtlıklarla ifade ettiği “Babai İsyanları” nı, niteliksel bir karmaşıklıkla sunduğu savaşın asıl nedeni; salt toplumsal bir kalkışmayı içermez; aynı kan birliğinden gelen Selçuklu ve Saltuklu hanedanlarının aralarındaki erksel paylaşımsızlığın karşıtlığın asıl nedeni olarak görülmesinin daha doğru olacağını savunmaktadır.
Selçuklu Ruknettin Süleyman Şah’ın; Saltuklu Melikşah’ın Saltuklu topraklarını hileyle kendisinden almasını içlerine sindiremedikleri için; yazar Aysaltuk V. Öntaş’ın büyük ataları olan Saltuklu Hanı Melikşah’ın oğlu olan ve Anadolu Alevilerinin lideri olarak da kabul edilen Sarı Saltuk Sultan’ın; babasının elinden alınan Saltuklu topraklarını yeniden ele geçirmek için; Baba İsak, Baba İlyas, H.bektaş-ı veli ve onun kardeşi Menteş Bey ve diğer Saltuklu beylerinin de aralarında bulunduğu büyük bir kalkışmanın örgütleyicisi ve lideridir. Sarı Saltuk, Resmi Tarih Yazıcılarının dediği, söylediği gibi; teolojik bir “Derviş” değil, Saltuklu hanı, Melikşah Saltuk’un, üç oğlundan biridir.
Tarihsel anlatımlara göre bu topraklarda savaşmadan büyük bir katliam gerçekleşmiş; Saltuklu ve Anadolu çocuklarından oluşan 67 bin insan; Selçuklu Sultanının ordusunda bulunan Frenklerin hileleriyle; bir gece, Malya Ormanları içinde konuşlandıkları, bulundukları orman ateşe verilerek canlı canlı yakılmışlardır.
Bu savaşın komutanı Melikşah Hanın oğlu Sarı Saltuk Bey’dir. Bu katliamda H.bektaş-ı Veli’nin kardeşi Menteş Bey de hayatını kaybetmiştir. Yenilginin ardından H.bektaş-ı Veli de Saltuklularla Dersim topraklarına birlikte dönmüşler; birkaç yıl orada Saltuklularca konuk edilmiştir…
Yabgu saltuklularının , yüreklerinde bir yara gibi sakladıkları bir diğer olay da 38 Dersim katliamıdır. Yabgu Saltukluları, Dersim kıyımının ardından büyük baskılarla karşı karşıya kalırlar; Anadolu’nun bazı şehirlerine, kasabalarına sürgün edilmişler ve tümüyle sindirilmişlerdir..
1968 yılına gelinceye değin, bu baskılar kesintisiz sürer, sürdürülür. Bu süre için de Yabgu Saltukluları kendi liderlerini üretemez, açığa çıkaramazlar.
68 yılı, tüm halkların özgürlükçü, bağımsızlıkçı belgilerinin (şiar) ışık ışık geçtiği toprakları aydınlatma sürecidir. 68 aydınlanma hareketinin büyülü demokratik değişim, dönüşüm “proje”sine; Yabgu Saltuklularından ilk Sayın Aysaltuk V. Öntaş: arkadaşı, hemşerisi Ulaş Bardakçı’yla (H.bektaş – Topain köyü) birlikte katılır.
Dostlukları, yoldaşlıkları, Ulaş’ın öldürülmesine kadar sürer; ancak bu dostluğu, yoldaşlığı Aysaltuk V. Öntaş hiç kesintiye uğratmadan mücadelesinin içinde büyütür, sürdürür…
12 Mart Askeri Darbesinin baskı dönemidir. Ulaş Bardakçı öldürülmeden 2 gün önce Aysaltuk V. Öntaş’la bir araya gelirler. Birbirlerine; “ Kim önce ölürse, geride kalan “Tek” kişi olarak değil “İki” kişilik bir hayat sürecek!.. Kavgayı tek kişilik değil, çok çalışarak, iki kişi olarak gerçekleştirecek..” diye birbirlerine söz verirler, ANT’laşırlar. Aysaltuk V. Öntaş; Ulaş Bardakçı’ının İstanbul’da öldürülmesinin ardından;
ÇEKİRDEK ÇEKİRDEK /// IŞIL IŞIL
KAVGA KAVGA YANAN NAMLULARA /// SİNMİŞ YASIN, OY
SEN KAVGAMIN ÖNÜNDESİN /// IŞIĞINDA GÜNEŞİN ///
YEŞİLİNDE AĞACIN…
Bu dizelerle, (Bozkır Gülüşü) adlı yapıtında; yoldaşına verdiği sözü unutmadığını gösterir, anlatır…
Bu ailenin geleceği olacağına inandığı Orçun Öntaş’ı özenle yetiştiren Sayın Aysaltuk V. Öntaş, onunla, onun geleceğiyle yarınlarının taç’lanacağını ummuş, onun belleğini kendi, belleği; yüreğini kendisinin yüreği bilmiş; tüm düşünsel birikimleriyle onu donatmaya çalışmıştır. Yazarın, ailesinin, Yabgu Saltuklularının acısının ölçülemez bir ağrı olduğunu anlamak hiç de zor değil…
Toprak, hiçbir ölünün sorgulamasını yapmaz, sayılarını tutmaz. Onu, kendisine sunan toplumun dağarına, yüreğine kor, bırakır… Ne ki insanlar toprak gibi yüce gönüllü değildir hiç.
Bu nedenle insanlar, toplumlar; yitirdikleri az sayıdaki insanların, anılarını yüreklerinde, belleklerinde taç’lı kılarak, onların mücadelelerini yüceltirler yer üstünde, göğün altında…
Her birileri için “Anıt”lar dikerler yer üstüne, bulutlara, göklere uzanan…
Ölüler , yüceltmelere, Anıt’lara ihtiyaç duymazlar. Anıtlar, geride kalanlar için bir hesaplaşmadır, yüzleşmedir; yaralı, bereli türkülerin dizelerinde, incinmiş yüreklerin ağrılı belirtgeleridir..
Her Anıt’ın öznesi (anıtı dikilenler) kendisinden sonra gelen toplumlar için bitirilmemiş, tüketilememiş bir ‘kutsal’ çığlıktır.
Sayın Aysaltuk V. Öntaş kendi adına oğlu “Orçun” unun adını da ekleyerek; bundan böyle hukuksal ve yazınsal yaşamını; Aysaltuk V. Orçun Öntaş adıyla sürdürme kararını tüm yüreğimle kucaklar, esenlerim….
Orçun’umuzun adına yaptıracağını söylediği “ANIT” ise onun şahsında; hem Dersim’deki 38 katliamında kıyıma uğrayan yakın akrabalarına; Yavuz’un, Saltuklu Beylerinden 153 kişinin idamla yaşamlarını sonlandırdığı, katlettiği uzak atalarına; Anıt’ın yapıldığı Malya Ova’sındaki 65 bin atalarının çocuklarına gecikmiş bir gönderme olarak algılanmalıdır.
Bu toprakların aydınlanması, bağımsızlığı için mücadelesi sırasında, halkınının yüreğinde taç’lı bir yer edinmiş sevdiklerini bedel olarak vermiş öz dayımın, halkımın yürekli oğlu Yabgu Saltuklularının bilgesi Sayın Aysaltuk V. ORÇUN Öntaş’ın başarılarını, acılarını, geleceğini kucaklıyorum.
Orçun’umuzun annesi Ünser Hanım’ın, dayım Mustafa’nın tüm çocuklarıyla torunlarının, Saltuklu Öntaş’larının, H.bektaş ve bozkırın halkının, Orçun’umuzun tüm arkadaşlarıyla sevenlerinin acılarını paylaşıyorum.
YARALI GÜLÜŞÜM…
Aysaltuk V. Öntaş
2005 / Ulucanlar Kapalı Cezaevi
OY YARALI GÜLÜŞÜM
ATLANTİS YİTİĞİMİN GİZEMİ
GÖVDEMİN KIZIL TÜKETENİ.
DONMUŞ TOPRAKLARIMIN İÇİNDE
AĞRIYAN GÖĞSÜNÜ AY’A TUTANIM!..
YİTİK BİR GÜNÜN ACILI ÖYKÜSÜDÜR
BU YAŞADIKLARIM.
ANLAŞILIR BULMADIKLARIM.
AĞUSTOS ÖĞLELERİNİN GÖLGELERİNE
GELİNCİKLER KADAR SIRALI, KARALI
KIRMIZI DÜŞERİM TOPRAĞA.
NEREDESİN EY YALNIZLIĞIMIN NEDENİ,
GEÇİLMEMİŞ YURTLARIMIN
YABANIL AĞRISI…
“Sevi Bozkırda Büyür” kitabından alınmıştır.
TOPRAĞI BÜYÜLEYEN ADAM!..
“ORÇUN ÖNTAŞ’I ANMA, YAŞATMA ETKİNLİKLERİ”
SUNUMU
R.S. CAN
Düşüncelerinden dolayı, babalarının yıllarca zındanlarda tutsak
edildikleri ve sonrası dönemlerinde sıcak aile yaşamları kıyıma uğratılarak
çocuklukları çalınan, 12 EYLÜL’ün KAHRAMAN ÇOCUKLARI’ndan
birini daha 2014 yılının sonunda yitirdik.
Her türlü yıkıma, çürümüşlüğe ve şizofrenik zavallılıklara karşın;
kısacık yaşamını övünçlü başarılarla taçlandıran suskun okyanusumuz,
yetenekli Bilişim Mühendisimiz;
Yaşayan “SALTUKLU’ ların “PRENS’i kalbine yenik düştü.
yorgun yüreğini annesiyle babasının GÖĞÜS BOŞLUĞU’na bırakarak bozkırın dingin topraklarının koynuna döndü…
-2018 Ekim- kırşehir-
Bilimsel Sosyalist Hareketinin 12 Eylül 1980 öncesi önderlerinden
şair, yazar, dilbilimci Aysaltuk V. Öntaş’ın tek “Evlad’ı olan Orçunumuzu;
Hacıbektaş’da, Selçuklu Saltuklularının torunları olan büyük
ATA’larının yanında toprağa verdik.
Bizler, 68’li bir grup aydın; yoldaşımız, dava arkadaşımız Aysaltuk
V. Öntaş ve ailesinin; büyük kayıplarının ardından anılarını yaşatmak
için oluşturdukları “ANI Etkinlikleri’ çalışmasına katkı vermeyi, dava
arkadaşımızın yanında olmayı bir görev bildik, saydık…
Orçunumuzun kaybının ardından, kardeşimiz Aysaltuk V. Öntaş’ın;
Ankara’daki dostlarıyla paylaştı sunumda:
“SESSİZLİKLERİYLE , BAŞARILARIYLA, KARANLIKLARA
KARŞI GÜÇLÜ YANITLAR VEREREK, BABALARININ KAVGALARININ
YANINDA OLDUKLARINI, DURDUKLARINI GÖSTEREBİLMİŞ;
YİTİRDİĞİMİZ HER BİR ÇOCUĞUMUZ; KENDİLERİNDEN SONRA
YİNELENECEK, GELECEK HER İLKYAZDA, AĞAÇ AĞAÇ, DAL DAL
YENİDEN ARAMIZA DÖNECEKLER… BİZLER ONLARI TOPRAĞA
FİDAN FİDAN VERDİK; TOPRAK DA ONLARI BİZLERE ORMAN
ORMAN GERİ VERECEK!..” DİYORDU.
Orçunumuzla ilgili etkinlik öznelerinin belirlenmesinde; babasının
yukarıdaki sunumunun içeriğinin doğru çözümlenmesi dileğiyle …
Toplumsallaştırılmış “ORÇUN ÖNTAŞ ETKİNLİKLERİ’nden bir
kaçını aşağıda sevenleriyle paylaşıyoruz.
ORÇUN ÖNTAŞ ADINA YAPILACAKLAR
- 2015 mart ayı içinde başlanacaklar;
1. Yetişkin MAVİ SERVİ ve ÇINAR ağaçlarından oluşan 10 bin
M2.lik ANIT MEZAR alanının ağaçlandırılması,
2. KÜLTÜR SANAT EVİ, açık Halk Parkı, Tarihi bir Höyük
(Tümülüs)’ten oluşan toplam 30 bin m2.lik bir alanın Sedir,
Çınar ve diğer orman çeşitleriyle ağaçlandırılması,
b- 2016 yılında tamamlanacak yapım ve kurulumların açılışları,
yaz ayı içinde gerçekleştirilerek, sevenlerinin katılımlarının
sağlanması,
c- Donanımlı bir HALK OKUMA EVİ’nin KURULMASI,
d- Hukuksal ve yazınsal süreçler tamamlanarak; baba Aysaltuk
V. Öntaş’ın adının bundan böyle; AYSALTUK V. ORÇUN öntaş
şeklinde kullanılacağının sevenlerince paylaşılması,
e- Yapımı sürmekte olan; AYSALTUK V.ÖNTAŞ BİLİM SANAT
YARATIM ÜRETİM MERKEZİ’nin, statüsünün VAKIF’a
dönüştürülerek; yazarın tüm bilimsel ve yazınsal eserlerinin,
hukuksal güvenliğiyle YAYIN SÜREKLİLİĞİ’nin sağlanması,
f- Orçunumuzun yitikliğini izleyen her ilkyaz (ilkbahar), bozkır
köylerinin birinde; adına yeni ağaçlandırma alanlarının
kurulması, ailesinden sonra bu geleneğin;
AYSALTUK V. ORÇUN ÖNTAŞ BİLİM SANAT YARATIM
ÜRETİM MERKEZİ VAKFI’nca sürdürümünün sağlanması….
…….vb.
Topraktan yükselen her bir ağacın, yitip giden sevdiklerimizden birinin
olabileceğinin unutulmaması dileğiyle!..
Orçunumuzu, 35 yıl önce babası Aysaltuk V. Öntaş’ın TKP DAVASI’nda
tutuklu yargılandığı dönemde, kendisi (Orçun) için yazdığı dizelerle uğurluyoruz.
EY OĞUL!..
1980. Ankara Mamak Ask.
Ceza ve T.Evi; A.V.öntaş
YABAN AĞAÇLARIMIN KIZIL GÖLGESİ,
KUTLU SULARIMIN GÖZESİ OĞUL!..
BÜKME DOKUZ’LUK BOYNUNU,
BÜYÜK ATAN SALTUK BEY GİBİ
YEĞİNLİ DUR, BAS TOPRAĞA …
PRANGALARIMIN, ZİNCİRLERİMİN KALABALIĞI
KORKUTMASIN; ÜRKÜTMESİN SENİ HİÇ OĞUL…
GÖVDEM DAM MAHPUSHANE GEZER,
ZİNCİRLERE, HÜCRELERE SIĞMAZ
ESKİR, ÇÜRÜR GÖVDEMDE PRANGALARIM…
TAŞ, DEMİR DİNLEMEZ BÜYÜR,
GELİŞİR DÜŞÜNCELERİM,
SEN VARSIN, AYAKTASIN DİYE…
PRANGALAR HANGİ AYAKLARI,
SÜNGÜLER HANGİ DÜŞÜNCELERİ DURDURMUŞTUR,
SUSTURMUŞTUR Kİ ORTANCAM !..
TASALANMA SEN DOLUNAYIM!..
BOZKIR TAY’IM…
TÜKETME KENDİNİ
ÇİĞNENMEMİŞ TOPRAKLARIMIN SESİ, IŞIĞI,
TUTSAKLIĞIM
SALTUK ATA’MIN YAYINI GERDİĞİ,
OKUNU FIRLATTIĞI TOPRAKLARDADIR DAHA…
ALDIRMA, ÖNEMSEME, YOK SAY SEN
HAPİSHANE AVLULARINA ERKEN KURULMUŞ
DARAĞAÇLARININ İPLERİNİ!..
AÇ AÇABİLDİĞİN KADAR TÜM ÇOCUK KOLLARINI
BÜYÜTEBİLDİĞİN KADAR BÜYÜT, ÇOĞALT;
İÇİNDEKİ GELİNCİK TARLALARINI…
YÜREĞİMİN MAVİ GEZEGENİ, OKYANUSU
KAPATMA KOLLARINI , KAVUŞTURMA SAKIN,
YERYUVAR’IN TÜM KANATLARIYLA SANA,
RÜZGAR YELELİ ATLARIYLA
ÜLKE ÇOCUKLARIMA DÖNECEĞİMİ UNUTMA…
SAL İÇİNİN AĞISINI, ACISINI BENDEN YANA,
İLKYAZ MUŞTUM, YAĞMURUM,
KIZIL GÖĞÜSLÜM, GÜLÜŞLÜM…
DÜŞÜNE, DÖNÜŞÜNE DÖNÜK DURURUM,
TASA DÜŞÜRME
YARA DÜŞÜRME GÖVDENE ALIÇ, ARDIÇ DİKENİM;
GÖVDEN, GÖVDEMİN,
GÖVDEM, GÖVDENİN YAPIŞIĞIDIR,
YÜREĞİM YÜREĞİNE KONULMUŞTUR
DÜŞÜNCELERİM DÜŞÜNCELERİNE…
SUSTURMA SAKIN ÇIĞLIĞIMI
TÜRKÜLERİMİN ÖZÜNÜ, BALINI
YARINLARIMIN SALTUKLU TİGİNİ ( PRENSİ ) Tigin Orçun Anıtsal Kurganı
Selçuklu Yabgu Saltukluları Tigini (şehzadesi) “Mavi Gezegen” in şairi, Yazar TİGİN ORÇUN ANITSAL KURGANI’nın Kozmogonik Açılımı
Oğuz Kağan’ın Kozmogonik imgesi olan (Kayın ağacı)’dan olan üç oğlundan Deniz Han’ın dört çocuğundan biri olan Kınık’ın soyundan inen Selçuklu ailesinin bir üyesi olan Tigin Orçun’un; erken yaşta aramızdan ayrılmasının ardından;
Tigin Orçun Anıtsal Kurganı, Türk Edebiyatı’nın yazınsal belleği olarak da kabul edilenTigin’in babası Aysaltuk V.Öntaş tarafından yaptırılmıştır. Anıtsal Kurgan’ın tüm kurgusal oluşumuyla, tasarım düşlemleri; Oğuz Kaan Destanı’ndaki söylencesel mit’lerle, bir başka anlatımla Oğuz Türk Halkının Kozmogonik imgeleriyle oluşturulmuştur.
Türk Oğuz Kozmogonisindeki (ağaçda “dal” ; yapılarda, “kat, bölüm”) dokuz dallı (dokuz oğuzlar) kutsal ”Kayın Ağacı” kozmogonisinden esinlenilerek;
birisi toprak altında (ağacın kökü); sekizi de yer üstünde (ağacın dalları) olmak üzere dokuz bölüm (kat) olarak Kozmogoniksel vargılamalarla maddeleştirilerek gerçekleştirilmiştir.
Tigin Orçun Anıtsal Kurganı’nında kullanılan, kozmogonik im’lerle, belirtgelerin özeti (kısaltılarak) aşağıda tanımlanmıştır. BİRİNCİ BÖLÜM : Anıtsal Kurgan’ı kurulumunun yeraltı bölümündeki birinci (kat) ı, “gömütlük –ten ” oluşmaktadır.
İKİNCİ BÖLÜM ; Dörtgen sunakın üstündeki açık duran kitabın, anıtsal kurgana göre; sağındaki açık kitap bölümü Oğuz Han’ın kozmik ışıktan olan oğulları ( Güneş, Ay, yıldız)’nın oluşturduğu ; Solundaki açılmış kitap bölümü ise; Oğuz’un kutsal Kayın ağacından olan oğulları (Gök, Dağ, Deniz)’nın oluşturduğu Üç Okları’ın bilgi aktarım dağarcığını;
KARE yapının işlevselleştirilmiş toplam yirmi dört anıt “yüz”ü ise, Oğuz’un yirmi dört boyunun kozmogonik anlatısı olarak kurgulanmıştır. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Anıtın batısında, kırmızıdan sarıyla göksel alkımsallığa geçişli kabartma; “Türk kozmogonik Diyagram” ının kalıtsal bir örneklemidir.
Kabartmanın kozmik açılımı; Suyla kaplı kozmogonik bir sonsuzluk Güneş’i çevrelemiştir. Bu imsel sonsuzluk sürekli genişleyen “evren”i; dört kutsal “ışın”la da evrenin , “dört kuvveti” ni betimlemektedir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM -Dördüncü katın tam doğusunda; Tufan öncesi Türk “Altınsoy Yabgu”luğunun kozmik Arması, altısal mitolojik yersel “Türk Budun Ogurları”nın evrenle ilişkisinin göksel bağlarını; Kozmik Evren Kabartmasının altındaki Türk Ogur Budunlarının toplumsal belleklerinin evrimini betimleyen Kutsal Belgelik (kitap)”le taçlandırılmıştır.
BEŞİNCİ, ALTINCI, YEDİNCİ BÖLÜM -Beşinci kat, okyanus üstünde konumlandırılmış, altı adet mitolojik üçgenimsel Börü (kurt başları)’nün, altıncı, yedinci katları oluşturan “kutsal (ıduk) kozmik kurtarıcı kadırga”ların koruyucusu olarak belirtgeselleştirilmişlerdir.
SEKİZİNCİ BÖLÜM Anıtsal Kurgan’ın Sekizinci katındaki bu gizemli yontusal yapıt; “Türk kozmolojisinin kutsal’larının tüm bilgilerini içinde gizleyen, bulunduran “kozmik Bellek”.
DOKUZUNCU BÖLÜM -Dokuzuncu, son katta; her bir kurgusal olgu mit’selleşerek “Gök”selleşmiştir.
yabguAySaltuk vakıf suyayınla
GÜL DALIMIN SARI DİKENİ
ENGEREĞİ…
( YAZARIN BU ŞİİRİ, “BENİM YARAM SARGI ÖKSÜZÜDÜR”