aysaltuk v. öntaş‘ın
ANA DİL sunumu
“Her dil, kendini yaratan, oluşturan insan topluluklarının binlerce, milyonlarca yıl süren topluluk yaşamlarının ürünüdür, sonucudur.
Bu özlü yanıyla diller, kendilerinin yaratıcısı olan toplumlara aittir. Dil kıyıcılığı yapanlar, yaşadıkları tarihsel sürecin kültür eksilmesinin özdeği (maddesi) olduklarını bilmelidirler.
Dillerin de insanlar gibi canlı varlıklar oldukları unutulmamalıdır. “Ana dil” ler, dirimsel (biyolojik) dillerin ağız boşluğundaki yeteneklerinin en “kutsal” sonuçlarıdır. Ölen, öldürülen her bir insanla; bildiği dillerin de öldüğü, ustan (akıldan) çıkarılmamalıdır hiç!..
Öyleyse diller, ait oldukları toplumların ellerinden alınmamalıdır. Tersine, o dilin ait olduğu topluluklarca kullanılmasının koşulları yaratılmalı; özendirilip, evrensel kültür mutfağında yerini alması sağlanmalıdır.
…..Kazakistan’ın başkenti Alma- Ata yakınlarındaki Esik kasabasında yapılan kazılarda; üzerinde 26 harften oluşan Göktürk yazısı bulunan gümüş bir kap, Türklerin tarih sürecindeki yazıyla olan yolculuğunun bilinen ilk halkasıdır. Bilim adamları bu kabın M.Ö. V. , 1V. yüzyıla ait olduğunu saptamışlardır. Dil biliimciler bu yazının Göktürkçe yazısının ilk (arkaik) dönemlerine ait olduğu yargısına varmışlardır. Türklerde yazının M.Ö. V. yüz yılda kullanıldığının ilk yazılı belgesi olan bu tarihsel belge; Türk dilinin diğer diller içindeki konumunu, önemini belirtmeye yeterli olsa gerektir.
Her toplum gibi Türkler de, üzerinde yaşadığımız anakaranın önemli bir gerçeğidir. Bu nedenle, binlerce yıllık kutlu bir dil geleneği olan ulusumuzun, söz varlığının giderek bozulma noktasında olması düşündürücüdür!
Tarih, kendi dili için var olamayanların; birilerinin dillerinin yaşatıcısı durumuna düştüklerine çok tanık olmuştur.
Dağarcığımızda bulunan her bir yabancı sözcüğün yerine “Türkçe” karşılıklarını koymanız, kullanmanız dileğiyle….”